Sadakanın Değeri
İnfakın değeri , malın helalliği nisbetindedir. Helal maldan yapılan hayırlar , Allah'ın lutfuyla ona en layık olan kimselere nasip olur .Bu bakımdan infaklar , adeta kazancın manevi bir röntgeni mahiyetindedir . Nitekim ,
Hak dostlarından Ebu Abbas Nihavendi'ye gelerek zekatını kime vermesinin daha uygun olacağını sorar. O da ;
--"Gönlün kimde karar kılıyorsa ona ver !" buyurur.
Üstadın yanından ayrılan talebe , yolu üzerinde dilenmekte olan âmâ (gözleri görmeyen) bir dilenci görür . Gönlü ona ısınır .Zekatı olan bir kese altını çıkarıp verir . Keseyi eliyle şöyle bir yoklayan âmâ sevinçle oradan ayrılır.
Ertesi gün aynı yerden geçen talebe , bir önceki gün kendisine zekat verdiği âmâyı başka bir âmâ ile konuşurken görür. Onlardan şu cümleyi duyar :
"-Dün bana bir beyzâde tam bir kese altın verdi. Bende meyhaneye gidip bir güzel demlendim..."
Bu durum talebenin çok canını sıkar. Doğruca Ebû Abbas Hazretlerinin huzûruna varır . Hâdiseyi tam arz edecektir ki Ebû Abbas Hazretleri onun konuşmasına fırsat vermeden , sattığı külahının karşılığı olan bir akçeyi infak etmesi için kendisine uzatıp , önüne çıkan ilk kişiye bu akçeyi vermesini tembih eder. Talebe , birşey diyemeden verilen vazifeyi yerine getirmek için oradan ayrılır . Kendisine tembihlendiği gibi , karşısına çıkan ilk kişiye akçeyi verir . Ancak içini kemiren bir merakla takibe koyulur . Adamcağız , biraz ileride ki harabeye girer . Sonra elbisesinin altından ölü bir keklik çıkarıp yere bırakır . Tam oradan ayrılacaktır ki , talebe önüne geçip sorar :
"-Ey yiğit! Allah için doğruyu söyle bu ne hâldir ! Şuraya attığın ölü keklik de nedir ?"
Adamcağız kendisine akçeyi veren şahsı karşısında görünce heyecandan kekeleyerek şunları söyler :
"-Yedi gündür , bişey bulup da çoluk çocuğuma yediremedim . Ben ve hanımım sabrediyorduk , ama çocuklarımın açlığa tahammülleri kalmamıştı. Buna rağmen dilenip insanlardan birşey istemek, asla yapamayacağım bir işti . Bu ıztırap içinde kıvranırken , senin görmüş olduğun , çürümeye yüz tutmuş o ölü kekliği buldum Zaruret sebebiyle onu yemeleri için çocuklarıma götürecektim . İçimden de Allah'a yalvarıyor ;<< Yâ Rab , hâlime inayet eyle >> diye niyaz ediyordum ki, sen karşıma çıkıp o bir akçeyi verdin. Ben de Rabbime şükrederek , yenemeyecek durumda olan o kuşu bu mezbeleye bıraktım . Şimdi pazara gidecek ve verdiğin akçeyle yiyecek bir şeyler alacağım ...
Bu hale şaşırıp kalan talebe , derhal Ebû Abbas Hazretlerinin yanına gelir . Hazreti Pir , o henüz birşey söylemeden , şöyle buyurur :
"- Evladım ! Demek ki ,sen kazancına şüpheli , haram ve verdiğin muhtaca dikkat ettiğin halde zekatın şaraba gitti . Bir şeyin karışıp karışmadığına dikkat etmemişsin . Bu yüzden kazanılan şeyler , nereden ve nasıl elde edilmişse , benzer şekilde elden çıkar. Nitekim senin bir kese altınına mukâbil , benim bir tek akçemin salih bir insanın eline geçmesi de onun helalliğindendir.
Ve demek oluyor ki , sadakayı ehil kimselere verebilmek , o malın hangi yolla kazanıldığıyla alakalıdır . Sanki parada , cezb ve incizab kanunu caridir .
Para , yılan gibidir; geldiği delikten gider . Helal kazanç hayır ve faziletlere vesile olurken , haram kazanç da şer yollarda eriyip gider . Bu itibarla bir malın helalliği , sarf edildiği yere bakılarak da görülebilir .
İnfâkın mânevî durumu , çok bâriz bir şekilde kendini belli etmektedir. Bazı kimselerin bağışları ile yapılan hayırların gönle apayrı bir huzur vermesi , paranın helâliyetini ve gönlün samimiyetini göstermektedir.
Diğer taraftan , dînimizde her fırsatta sadaka vermek teşvik edilmektedir. Eğer bunu ihlâs ile îfâ edersek Cenâb-ı Hak müstesna bir bereket ihsân eder . Öyle ki , verilen sadaka kimi zaman , ona layık olmayana gitmiş gibi görünse de , Allah'ın lutfuyla , alan kimsenin gafletten uyanmasına ve gönlünde hayra doğru filizlenmesine vesile olur . Rabbim her daim helal kazançla ve helal rızıkla rızıklanmayı nasip etsin .
Selam ve Dua ile kalın .
Yorumlar
Yorum Yaz