Reenkarnasyon Nedir? Tenasuh Üzerine
Reenkarnasyon-Tenasuh Üzerine
Yazımızın mevzuu, Reenkarnasyon-Tenasuh. Kabul edenlerce -memleketimizde- bir kopya kâğıdından alınmışçasına çilesiz ve başıboşluğa açık; reddedenlerce ise nasıl ve niçin’inden uzak kaba tasniflere gebe bir mevzu.
Reenkarnasyon-Tenasuh
Tenasuh ve reenkarnasyon, aslında aynı ilkeleri içermez. Aralarında bazı temel farklılıklar var. Tenasuh’da, “ruhların sürekli bedenlenme ilkesi” bulunmakla beraber, tecrübî spiritüalizmin reenkarnasyon kavramında bulunan “rûhî tekâmül ilkesi” bulunmaz.
Reenkarnasyonda ise, “ruhların tekâmülü ilkesi” bulunur; ruhların dünyada bedenlenmeleri, tekâmülleri içindir.
Tenasuh’da ruhların dünyaya gelip gitmeleri cezâ ve mükâfat kavramlarına bağlanırken; tecrübî ruhçuların reenkarnasyon inancında ise, insanın-ruhun dünyaya sadece gelişmek için geldiği kabul edilir. Herhangi bir “hesab” kaygısından uzak bir inanıştır.
Tenasuh’da, ceza alan ruh, bir sonraki gelişinde hayvan bedeninde gelir. Reenkarnasyon’da ise -tekâmül esas olduğu için- bu çeşit bir dönüş reddedilir.
Reenkarnasyon-Tenasuh’un Tarihî Seyri
Tenasuh: “Bir şeyin diğerini takib ederek yok etmesi, bir şeyi elden ele dolaştırmak, bir şeyin dolaşarak diğerinin yerini alması.”
Türkçede “Ruh Göçü” deniliyor. Batı literatüründe “Reincarnation” ve “Transmigration” diye geçiyor.
Reenkarnasyon: Fransızca “Reneissance - Yeniden Doğuş” kelimesini bir çoğumuz biliriz; feminen-dişi bir kelimedir bu. “Reneissente: Yeniden doğan, canlanan” demek. Ve hemen yanında “Renaître: Yeniden doğmak. Yeniden bitmek.
Yeniden ortaya çıkmak.” Bu kelimelerin ardından, telaffuzda yakınlık belirten “Renard-Tilki” kelimesini de, bu mevzudaki kurnazlıklara dair belirtmek istiyoruz. “Renard-Tilki”nin Fransızcadaki mânâlarından birisi de alâka doğurucu: “Takıp çekmeye yarar çengel”
Reenkarnasyon...
Enkarne: Ete (bedene) girmek.
Reenkarne: Tekrar-yeniden bedene girmek.
Daha önce söylediğimize nazaran ekleyelim ki, “Reenkarnasyon”, Tenasuh demek ve böyle bir tasnif kesinlikle yanlış değil.
Batı tarihinde ilk kez Pisagor ve Platon’un dile getirdiği söyleniyor. Heredot’u da unutmamak lâzım. En eski yazılı kaynak olarak Hinduizmin kutsal sayılan metinleri Upanişad’ları hâkezâ.
Eski Yunan’da M.Ö. 6. asırda ortaya çıkan Orfizm mezhebinde de görülmüştür. Kelt ve İskandinav dinlerinde, Yahudiliğin bazı mezheblerinde tenasuh inancı vardır.
Hindistan’da Hinduizm’den (Brahmanizm) doğmuş, Budizm, Taoizm, Caynizm, Manheizm gibi bâtıl inanç şekilleri içinde de vardır.
Nusayrîler, Dürzîler, Anadolu Kızılbaşları ve Şamanların bütününde; yine Kızılderili bazı kabilelerde Tenasuh’a inanılır. Şamanizm bu mevzuu kendine dayanak noktası olarak kabul eder, diyebiliriz. Şaman rahiblerin görevi, ölünün ruhunun geçemediği köprüyü geçmesine yardım etmektir.
Toparlayarak söylersek:
Ağırlıklı olarak, Hinduizm ve Şamanizm bâtıl inanç sistemlerinde, Hıristiyanlığın bazı mezheblerinde ve gnostiklerde görülen bir inanıştır Tenasuh.
Şamanizm’de bedeni terk eden ruh’un gittiği yere “gölgeler diyarı” adı verilir.
(Hind’de “Samsara” ismi ile bilinen reenkarnasyon, Türklerde “sansar” ismi ile bilinir.)
İnsanın birden fazla olarak üç yahud yedi canı olduğuna inanan Şamanlarca, bir can mezarda kalır, birisi gölgeler diyarına, diğeri ise göğe çıkar. Gölgeler diyarında, bir nevî dünya hayatının aynısını orada sürdürdüğüne inanılan canlar, bir süre sonra yeryüzünde tekrar doğabilir.
Kuzey Amerika Kızılderililerine göre, “Ruh, ‘Kurt’un hükmettiği âleme gider. Yeryüzündekilerin ilişki kurabilecekleri, onun ‘gölgesi’dir. Ruh, ‘gölge’ ile birleşince yeni bir varlık oluşturur ve yeryüzünde tekrar doğar.”
Güney Amerika Kızılderililerinin çoğunun dillerinde “ruh, gölge ve imaj kavramları aynı kelime ile karşılanır.”
Hıristiyanlık’ta ve Hıristiyan inancı taşıyan topluluklarda ise –aynı Asya’daki gibi- Tenasuh bir çeşitlilik arz eder.
Sipiritüalist akımlara inananlar, Okültizm’den etkilenenlerle birlikte, Hıristiyanlığın bazı mezheblerince de kabul görmüştür.
“Günümüzde Tenasuh’u kabul eden bazı hıristiyan mezhebleri şunlardır:
Christian Spiritualist Movement, Liberal Catholic Church ve Lectorium Rosicrucianum.”
Gnostiklerin birçoğu Tenasuh’u kabul etmişlerdir. Kilise, kendi içinde Tenasuh’a inananlarla beraber birçok Gnostik’i de kazığa oturtmuş yahut yakmıştır.
Tenasuh, Hinduizmin temel yapısını oluşturur ve Hindlilerle beraber en çok bu mevzu anılır.
Tarihçi Heredot’a göre, Tenasuh’un doğuş yeri Eski Mısır’dır. Firavunlar devrinde, pek çok bedende dolaşan ruhun geri döneceğine inanıldığı için piramitlerin yapıldığı söylenir.
Muhiddin Bağçeci’nin mevzuu hülasa edici paragrafını ehemmiyeti bakımından buraya almak istiyoruz:
“Eski Yunan’da Pisagor ve Eflatun’dan sonra Yeni Eflatuncular tarafından felsefî bir elbise giydirilmeye çabalanmıştır. İbtidaî olarak Mısır’da ortaya çıkan bu görüş, Hind’de mistik şekle, Yunan’da felsefî şekle sokulmuş, İran’da ise Zerdüşt ve Mezdekiler gibi dînî grublarda taraftar bulmuştur. İran’da, eskilerden gelen bu bâtıl felsefe, Şiîlik perdesi altında Gulât gibi bazı Şiî kollarına da geçmiştir.”
“Ruh göçü” kavramı, ilk kez Fransız fizikçi ve yazar Allan Kardec (1804-1869) tarafından sistematize edilmiştir. Ve, “tekrar ete girme” mânâsına reenkarnasyon denilmiştir. Kardec’e göre insan, “Ruh, ‘perispri’ ve fizikî beden”den oluşur. 18 Nisan 1857’de yayınladığı Ruhların Kitabı bu sistematize edişin ilk adımıdır.
Öncelikle not düşmemiz gerekiyor ki, “Tenasuh-Yeniden Bedenlenme”, reenkarnasyon mevzuunu anlamak ve üzerinde konuşmak için, –her mevzuda olduğu gibi- belirli bazı meselelerden haberdâr olmak gerekiyor.
Biz, mevzuya peşin fikirle yanaşmış ve dışyüzden araştırmış olarak söyleyelim ki, “Rüyâ”, “fizik ilmi”, “zaman”, şuur-şuuraltı mevzuları üzerine “fikir” sahibi olunmadan bu mevzuu kavramak çok zor. Kaldı ki, üzerinde söz söylemek için, bahsettiğimiz mevzular üzerinde derinleşmiş olmak icâb ediyor.
Başta söylediğimiz “kabul edenlerce dış yüzden kopya etme ve reddedenlerce nasıl ve niçininden uzak hâller”i, Salih Mirzabeyoğlu’nun Yağmurcuisimli eserini tekrar okuyunca daha iyi anladık. Türkiye’de ilk defa bu mevzuu -inanan ve inanmayanlar bakımından- hülâsa eden, nasılı ve niçini ile ortaya koyarken İslamcı bakış açısı ile işin hakikatini ortaya koyan Salih Mirzabeyoğlu’dur; merak edenler özellikle Yağmurcu ve Gölgeler isimli eserlerini okumalı.
Aylık dergisi’nin Mayıs sayısında yayınlanan röportajda Mehmet Ali Bulut’un“Mirzabeyoğlu beni etkilemiştir” sözü üzerine konuşmak istiyoruz.
Mehmet Ali beyin, rüyâ ilmi ve ruh ilmi üzerine yoğunlaşmış ve bu mevzularda pay sahibi yanı ile Salih Mirzabeyoğlu’nun “ne dediğini” anladığı için“Mirzabeyoğlu beni etkilemiştir” dediğini zannediyoruz. Bu mevzu etrafındaki kısır görüşler bir yana, Salih Mirzabeyoğlu İBDA fikriyatını örgüleştirirken, “zaman” mefhumundan rüyâ’ya, ruh’tan şuuraltına dek hangi mevzu varsa, “beşer zekâsı”nın verimlerini İslâm tasavvufu önünde hesaba çekici mizacı ile eserlerini bütünleştirmiş.
Böyle olunca, hangi mevzu olursa olsun, o mevzuda derinleşmiş münevverleri etkilemesinden daha tabiî bir durum olamaz; hiç de tabiî olmayan durum ise, entelektüellerimizdeki (yahut geçinenlerdeki) anlaşılmaz sükût.
Espri
Espri: İncelik. Lâtife, lâtiflik.
Esprit: Ruh.
Büyük meseleleri bir cümlede özetleyebilmek mutlaka çetin bir iş. Bazen bir karikatür ve bazen de ince bir söz, bir tek cümle, bizim için bazı meselelerin anlaşılmasında epey pay sahibi olabiliyor.
Komedi, mizah, şaka, ilmî disiplinlerce herhangi bir kıstas mevzuu olmamakla birlikte, zekânın hâdiseye bakış açısı bakımından değerlendirilebilir. Bazen büyük hakikatler, bir lâtif söz içinden belirir bizim için.
Komedyen Cem Yılmaz’ın bir gösterisinde söyledikleri, memleketimizdeki “reenkarnasyon”a yönelmiş kimseleri ve “İslâm olmasın da ne olursa olsun!”cuları etiketlemek bakımından bizce enteresan:
“Reenkarnasyona inanan varsa çok üzülüyorum. Aranızda vardır. Nişantaşı’nda falan özellikle ‘yogaya yazıldım’ diyenler. Onlar sana yazıldı haberin yok!
İşte ‘ben gittim, orada bir tütsü verdiler, büyük bir feng shui oldu.’ Tamâmen tıraş. Ben bunun menbaına gittim Hindistan’a. Bizim gibi insanlar için oradaki tatava, yalan-dolan oluyor. 1 milyar insan var, fakirlik diz boyu, ağızda diş yok! ‘Tütsü koydum, büyük bir feng shui oldu!’ Yahu bütün Hindistan o tütsü ile kokuyor, faydası olsa ona olur. Guru! Guru gürültü!
Sohbete giriyorsun, önce 400-500 dolar veriyorsun. Soruyorsun sevgi nedir? ‘İçimizde!’ Mutluluk nedir? ‘İçimizde!’ Dünya barışı? ‘İçimizde!’ Baba 400’ü verdik; KDV? ‘İçinde içinde!’
30 bin tanrıları var. Reenkarnasyona inanıyorlar orada. Adamlar fakir, dededen fakir. Ona göre sistematize etmişler; kast sistemi var ya. ‘Ya ne olacak, çok fakiriz?’ Takma kafana, bir dahaki sefere kralsın be oğlum!”
İşin, -tersinden yahut düzünden- insanı inanmaya sevk eden tarafları başka bir mevzu, reenkarnasyon, günümüzde, yerine göre para tuzağı, yerine göre “İslâm olmasın da ne olursa olsun” tezgâhı ve yerine göre de, insanın içinde hissettiği boşluğu türlü şekillerde dindirme ihtiyacının, yaraya kezzab dökme bâbından tesellisi. Misâller kaba olsa da, yerinde ve “zekâ”nın bakış açısına bir misâl.
‘Yağmurcu’ ve İşin Aslı
Daha önce söylediğimiz gibi, zaman, fizik ilmi, rüyâ ve şuur mevzularına yakınlık kesbetmeden bu mevzu üzerine konuşmak boş.
Reenkarnasyon mevzuunun aslını-esasını etraflıca öğrenmek isteyenler, Salih Mirzabeyoğlu’nun YAĞMURCU -Gerçekliğin Peşinde- isimli eserinden istifâde etmek durumunda:
«Dün muayyeniyetçi bir görüşle kuru akıl ve kuru mantık hesaplarıyla İslâm tarihinde kayıtlı çeşitli soydan harika ve olağanüstülüklere sırıtan ve “hurafe” diye niteleyen kâfir takımı, bugün, kendisine bir çıkış yolu arayan ve bu cümleden olarak dünyanın dört bir ikliminden yeni bir tehassüs ve düşünce tarzı damıtmaya bakan Batı’dan heves, eski hâline ters fakat yine İslâm düşmanı, bir takım veriler edinmeye meyletmekte, fizikî veya ruhî olağanüstü ve olağandışı hâdiselere ilgi duymakta; en azından bunun esintisi içinde…
Her türlü başıboş arayış verimini ve tesbit olunmuş her hakikati yerli yerince koymak; bir nevî ruh kamaşması uyandıran ve küfre geçit veren harikalara dair hâdise nakillerindeki telkin gücünü, misliyle geri döndürecek gerçek imân ve din kutbundan pencere açmak… Bunu misallendirmek…»
Aynı rüyâ’yı gören farklı insanlar, farklı yerlerde ve aynı zaman içinde bulunan kişiler, zaman içinde zaman yaratan Allah’ın bu cilvesini bizzat yaşayanlar ve neler neler...
İslâm tasavvufuna uzak olmayan birçok kimse için “tabiî” görülebilecek hâdiseler.
Salih Mirzabeyoğlu, bahsettiğimiz eserinde tenasuh için şöyle diyor:
“Tenasuh dedikleri dava, aslında kâfirin anladığı mânâda yeniden hayata gelme değil, onda tecelli eden rüya ve istidraç nevîinden bir iştir… Geçmişte olanları bilmenin “tenasuh-yeniden bedenlenme” ile bir ilgisi olmadığı gibi, “yeniden bedenlenme” zannı da meselâ rüyâda kendini Napolyon olarak görmek nevîinden veya bir şahsın ruhî derecesine âit ve garkolma davasıyla ilgilidir…
Meselâ, bir makamda müridin kesintisiz “sekr-sarhoşluk”a düşüp de “ben İsa’yım!” demesi gibi… İnsanın bir şeye garkolması, o şey olması demek değildir; ondan olma mânâsına odur… Tenasuh davasında da işin aslı, ruhtan ruha intikaldir ve ruhî tedailerdendir.”
Reenkarnasyon-Tenasuh bahsinden tutalım modern fiziğin kıvrıldığı noktaya; yine, 21. yüzyılın iktisadî buhranlarından ruhî boşluğuna kadar bütün dertlerimizin çaresi, tüm çözümlerin aslı ve esası İslâm’da! Çarenin İslâm’da olduğunda, “inanan” herkes mutabık; mesele şurada: “İslâm yenilenmez, anlayışı yenilemek gerekir”; onun için de “İslâma Muhatab Anlayış” davasının anlaşılması.
Yorumlar
Yorum Yaz