Nasıl Yaşarsanız Öyle Ölürsünüz!..
Nasıl Yaşarsanız Öyle Ölürsünüz!..
Günlük olaylar inanmış insanda çok büyük etki yapmaz. Çünkü o, hayatının hedefi bilmiyor bu olayları. Onun hayatının bir hedefi, gayesi, ömrünün bir maksadı söz konusudur. O, bu hedefi düşünür, bu gayeyi hatırlar, bu maksada göre yorumlar her olayı.
Onun esas meselesi, (bireysel plânda) gayesine uyan bir dinî hayat içinde olup olmadığı meselesidir.
Bu yüzden kendi hayatını tanzim, onu büyük çapta ilgilendirir; onunla memnun, onun sapmasıyla mahzun olur.
Aslında dikkat edilirse görülür ki, inanmış insanlar, sunî olayların etkisinden en çabuk kurtulan insanlardır.
Hatta denebilir ki, insan inancında ne kadar derinleşirse sunî olaylardan da o nispette uzak kalır, etkisine girmez, stresine maruz kalmaz.
Çünkü hangi olay olursa olsun onun istikbalindeki ebedi hayatıyla mukayese edilecek ehemmiyette değildir.
Onların hepsi de gelip geçer; ancak ebedi hayatına ait konular gelip geçmez.
Öyle ise esas mesele, ebedi hayatını burada kazanıp kaybetme meselesidir.
Kaldı ki, bu sadece inanmış insan için değil, inanmamış için de böyledir. Ama o, şu anda onun önemini bilmiyor, farkına varmıyor.
Bir gün öylesine bir farkına varacak ki, tartışma ****ürmeyecek şekilde hem de... Ancak bu uyanmanın hiçbir faydası olmayacaktır. Çünkü tünelin ucu göründükten sonra dönüş makbul değildir.
Maneviyat büyüklüklerinin ifadesine göre her insan ölüm ânında varacağı mekânı görür, âkıbetini müşahede eder. Bu müşahededen sonra da ya sevinç duyar ya da büyük çapta pişmanlık.
Pişmanlık duyanlar geri dönmek ister, yaptıklarından, söylediklerinden, yaydıklarından dönüş yapar, vazgeçip tevbe ederler. Ancak bu tevbenin onlara bir faydası olmaz. Çünkü bu tevbe, bu dönüş, âkıbeti müşahede ettikten sonraki mecburi dönüştür.
İman ve tevbe bu kadar geciktirilmemeli, koskoca bir hayatı isyan ve inkâr içinde tüketip de âkıbetini gördükten sonra tevbe eder duruma düşmemelidir. Zira varacağı yeri keşfettikten sonraki tevbe ve iman, kurtarıcı olmaz.
Bundan dolayıdır ki Efendimiz (sav) insanları ikaz etmiş, yaşadıkları hayata dikkat çekmiş ve buyurmuş ki:
– Bir ömrü nasıl yaşarsanız öyle ölürsünüz. Nasıl ölürseniz öyle de dirilirsiniz!
Öyle ise, imanla yaşayın ki imanla ölesiniz. İmanla ölün ki imanla dirilesiniz. Mahşerde de imanlılara verilecek mükâfatlara layık olasınız.
İşte imanlı insanın hayatta en mühim meselesi bu.
İmanla yaşamak, imanla ölmek!
Üzülürse bu konudaki gerilemesinden dolayı üzürlür, sevinirse bu konudaki hizmetinden, başarısından dolayı sevinir. Günlük dünyevî olaylar fazla etkilemez onu.
(Ahmed Şahin)
Yorumlar
Yorum Yaz