İspata karşı, inkârın kıymeti yoktur ve kuvveti pek azdır.
Bu sırrın sebebi şudur: İspat, birbirine dayanır ve kuvvet bulur. İnkârda ise bir olsa, bin olsa farkları yoktur, herkes kendi başına kalır. Çünkü ispat eden nefsine ve zannına bakmaz. Harice bakar ve hakikatin kendisine göre hükmeder.
İnkârda ise, harice bakılamaz ve hakikatin kendisine göre hüküm verilemez. Sadece zanna ve vehme göre hüküm verilir. Zira “Hususi olmayan ve has bir yere bakmayan bir inkâr ispat edilemez.” meşhur bir kaidedir. Mesela ben, “Hindistan cevizi dünyada var.” desem, sen de “Dünyada yok.” desen; ben iddiamı bir tek Hindistan cevizini göstermekle kolayca ispat edebilirim. Sen ise o şeyin yokluğunu ispat edebilmek için; bütün dünyayı ve her taşın altını araman, taraman, görmen ve göstermen gerekiyor ki, sonra “Yoktur, vuku bulmamıştır.” diyebilesin. Bunu yapmadan “Yoktur.” dersen, hakikate bakmaksızın sadece zannınla ve vehminle hükmetmiş olursun ki, bunun da kıymeti ve kuvveti yoktur.
Madem inkâr edenler hakikatin kendisine bakamazlar; belki kendi nefislerine, akıllarına ve gözlerine bakıp hükmediyorlar. Elbette birbirlerine kuvvet veremezler ve yardımcı da olamazlar. Çünkü görmelerine ve bilmelerine mani olan perdeler, sebepler ayrı ayrıdır. Mesela misalimizdeki hilali inkâr edenlerin bir kısmı “Biz uyuyorduk.” der. Diğer bir kısmı ise “Hava bulutlu idi, gökyüzünü göremedik.” der. Başka bir kısmı ise “Gözümüz bozuk, uzağı göremiyoruz.” der ve hakeza…
İşte “yanımda ve nazarımda” veya “itikadımda” gibi sözlerin herkese göre farklılığı ile neticeler dahi farklılaşır, daha dayanışma ve birbirine kuvvet vermek olmaz. Herkes:”Ben görmüyorum, benim yanımda ve itikadımda yoktur.” diyebilir. Fakat “Hakikatte yoktur.” diyemez. Eğer dese, umum kâinata bakan imani meselelerde dünya kadar büyük bir yalan söylemiş olur.
Elhasıl: İspatta netice birdir, harice ve hakikate bakar, nefsine göre hükmetmez. Bu yüzden dayanışma olur, birbirine kuvvet verir. İnkârda ise, harice ve hakikate bakılamaz. Nefse ve zanna göre hükmedilir. Bu yüzden birbirlerine kuvvet veremezler.
İşte bu hakikat noktasında meleklerin varlığı gibi, imani hakikatlere karşı gelen kâfirlerin ve münkirlerin çokluğunun bir kıymeti yoktur. Ve müminin imanına ve itikadına hiç tereddüt veremez. Çünkü onlar inkârlarını ispat edemezler ve hakikatin kendisine bakamazlar ve bakmıyorlar ve bakamıyorlar. Zanlarınca hüküm veriyorlar
Yorumlar
Yorum Yaz