21 Kasım 2024 Perşembe 07:08:41

Fenomenweb.com

İmam Rabbani

İmam Rabbani

İmam Rabbani

Nura hasret Hindistan\'ın karanlıklar içinde kaldığı zamandı...

Hicri 971 yılında (Miladi 1563) Delhi taraflarında ancak erbabının fark edebildiği bir kehkeşan parlaklığı belirdi. Gittikçe koyulaşan karanlık ve artan kasavet sebebiyle gözleri maddeye dönük olanların pek fark edemediği bu parlaklık, Serhend (Sirhind) şehrinde sahabe samimiyetinin yaşandığı bir evden geliyordu. Cesaret ve adalet timsali Hazret-i Ömer\'in yirmi sekizinci nesilden bir torunu dünyaya teşrif etmişti.

Baba Abdülahad Efendi gördüğü müjdeli bir rüya vesilesiyle çocuğuna Ahmed adını verdi. Yetişmesi için hususi bir itina gösterdi.

O zaman insanlara, yaşadıkları hayata ve taşıdıkları hâllerine uygun lakaplar takmak yaygın bir âdetti. Hindistan\'ı saran karanlığın içinde manen ayın bedir hâli gibi parlamaya başlamasından dolayı Ahmed\'e \'Bedreddin\' lakabı verildi. Hazret-i Ömer\'in hususiyetlerini müşahede eden hocaları ona \'Faruki\' sıfatını verdiler. Hicrî ikinci bin yılın başlarında dinde tecdid hareketini başlattığı için, \'İkinci bin yılın yenileyicisi\' anlamında \'Müceddid-i Elf-i Sânî\' unvanıyla anıldı. Ama insanların zihninde \'Kendini Rabb\'ine adayan imam\' kanaati yerleştiği için diğer ad ve lakaplarından ziyade \'İmam-ı Rabbani\' adıyla tanındı.

Bütün unvan, lakap ve sıfatlarıyla İmam-ı Rabani\'yi tanımak, eserleri ve hizmetleri hakkında yeterli bilgiye sahip olmak isteyenler için bu kitap büyük bir fırsat sunuyor. Yazarın kendine has akıcı üslubuyla bir nefeste, hayranlıkla okuyacaksınız.
 
Bu bir arzuhaldir.. Yani; Mektup.. Kullarin en küçügü Ahmed\'den, hal anlatilan makamin yüce katina.. Mübarek emir icabi, kendisinden alinan cesaretle çesitli halleri anlatilmaktadir.

Söyleki: Bu tarikat edeplerine dair islere devamim sirasinda, Yüce Allah\'in ZÂHIR ismine bir zuhur yeri olma serefine erdim; hem de tam manasi ile, her seyden ayri bir manada.. O kadar ki: Bütün esyada, tek tek bu tecelliyi gördüm, özellikle kadinlarin kisvesinde.. Hatta ayri ayri her yanlarinda.. Bu kadinlar zümresine o kadar ram oldum ki: Anlatamam. Bu ram olma isinde çaresiz bir duruma düstüm.
Bu, öyle bir zuhurdur ki, yalniz bu mahalde olmustur; bir baska mahalde zuhura geldigi olmamistir. Ne letaif hususiyetleri (insan duygularinin özellikleri) arasinda, ne acaip muhassenati (sasirtici islerin güzellikleri) meyaninda gördüm. Zuhur yerlerinin hiç birinde, asla böyle zuhur olmamistir.

Hâsili: Su gibi eridim; bu kadinlarin elinde eriyip aktim. Anlattigim manada bir tecelli her yemekte ve içmekte, her giyim isinde baska baska oluyordu. Lezzetli mükellef bir yemek sofrasinda (veya yenen seyin kendisinde) buldugum lezzeti, baskasinda bulamadim. Bu degisiklikler, tatli su ile tuzlu beyninde oluyordu: belki de her seyde.. Her seyin tadi, baskalarindan ayri olarak, kendi degisik derecelerine göre kemal hususiyetleri arasindaydi. O kadar ki: Bu tecellilerin özelliklerini yazi ile anlatmak mümkün degildir.

Ancak, huzurunuzda bulunmus olsaydim, bunlari belki dille anlatabilirdim. Halbuki ben, bu tecelliler esnasinda (Resulüllah S.A. efendimizin son nefesinde diledigi) refik-i âlâya müstaktim; ondan baska ele iltifat etmedim. O hale magluptum; baska yana iltifat gücünü kendimde bulamiyordum.

Bu arada su durum bana malum oldu; Bu tecelli, tenzihe (sirf varliga) bagli nisbete münafi degildir. Çünkü, batin bu nisbetle alâkalidir. Onun, zahire aslâ iltifati yoktur. Bu tecelli ile teserrüf eden zahirdir. Ki o: bu nisbetten yana bostur; muattaldir. Hak adina yemin olsun; batini söyle buldum: Göz, baska yana kayma iptilâsina ugramamistir. O, bütün bilinenlerden ve zuhurlardan uzak durmustur. Ancak zahir, kesrete ve ikilige dönük oldugu için; bu tecelli saadetine ermistir.

Belli bir zamandan sonra, bu tecelli, gizli sakli yolu tuttu. Hayret ve cehalet nisbeti, oldugu gibi kaldi. O tecelliler, böylece; sanki, daha önce hiç gelmemis gibi oldular.

(mektubatı şerife)
 
İmâm-ı Rabbânî hazretleri \"kuddise sirruh\" buyurdu ki:

Ramazân-ı şerîfin son on gününde idi. Teravih namazını kıldıktan sonra, kendimde bir gevşeklik hissedip yatağıma yatmak istedim. Yatarken, bu gevşekliğin çokluğundan evvelâ sağ tarafa döneceğimi unuttum. Hâlbuki bu sünnet idi. Sol tarafa dönüp yattım. Bir müddet sonra sünneti terk ettiğim hatırıma geldi. Bunu ilk defâ terk ettiğimi düşündüm. O anda unutarak ve sehven olduğu bildirildi. Fakat, sünneti terketmek korkusu benden gitmedi. Hemen kalktım; sağ tarafa dönüp yattım. Bunu yaptıktan sonra Allahü teâlânın nihâyetsiz nûr ve feyzleri zâhir oldu ve şöyle bildirildi: “Sen bu kadar sünnete riâyet edince, âhırette hiçbir şekilde sana azâb etmem!”

Erkeklerden ve kadınlardan vasıtalı ve vasıtasız olarak bizim yolumuza girmiş olanları ve girecekleri bana gösterdiler. İsimlerini, soylarını, doğum zamanlarını ve memleketlerini bize bildirdiler. İstersem hepsini tek tek sayabilirim. Hepsini bana bağışladılar.

Allahü teâlâ, ibâdete düşkün genç için, şöyle buyurur: “Kuluma bakın! Benim rızâm için, nefsâni isteklerini terketmiştir.” Hadîs-i şerîf

Hazır Web Sitesi

img

Abdullah ELDEN

Yorumlar

Ofisimo.com