Hz. Selman’ın yolu Mekke’ye düşer bir gün. Hz. Sümeyye ile evlendirilir. İkisi de fakir bir hayatın, tahammülü zor koşulları içerisinde mütevazı bir hayat sürerken,Allah onlara yeni bir nur yolladı;Hz. Ammar...
Hiç kimsenin doğumu ve yaşadığı mekânlar tesadüfi ve sıradan değildir. Asr-ı Saadetteki insanlar nur üzerine nur yağar gibi özenle seçilmişti adeta. Bir gün sohbet sırasında Rasul: “Ya Ali,Ya Ammar,Ya Selman sizi cennet hasretle bekliyor“ buyurdu. Cennetin özlemle beklediği insan olmak en özel olmaktır.
Ammar, yani Sümeyye ve Selman’ın oğulları delikanlı olup Rasul ile tanışınca ve İslam ile şereflenince,
Peygamberimiz yeni inen Tekvir Suresi’nin ilk gelen 15 Ayetini okudu ve “Ya Ammar bunları anne ve babana mutlaka oku” emrini verdi.
İsterseniz, hep beraber Tekvir suresinin ilk 15’ e kadar olan ayetlerini bir hatırlayalım.
1-Güneşin ışınları dürüldüğü zaman
2-Yıldızlar döküldüğü zaman
3-Dağlar yürütüldüğü zaman
4-Gebe develer sahipsiz bırakıldığı zaman
5-Vahşi hayvanlar toplatıldıkları zaman
6-Denizler ateşle kaynatıldığı zaman
7-Ruhlar bedenlerle birleştirildiği zaman
8-Diri diri gömülen kız
9-“Hangi suçtan dolayı öldürüldü”diye sorulduğu zaman
10-Amel defterleri neşredildiği zaman
11-Gök perdesi kalktığı zaman
12-Cehennem alevlendiği zaman
13-Cennet yakınlaştırıldığı zaman
14-Kişi ne hazırladığını çok iyi bilir.
Evladının Eğittiği Ebeveyn;
Hepimizin yaşamına İslam çeşitli vesilelerle girmiştir. Kimimiz yaşadığı bir ölümle ibret alıp,kimi gördüğü bir rüya ile,kimi araştırarak,kimi evladından,kimi bir büyüğünden,kimi bir kazadan,bir acıdan,kimide Hz. Yasir ailesi gibi evlatlarından.....
Anne-Baba her zaman evladını eğitmez. Evladın anne babayı yetiştirdiği çok görülmüştür. İşte Ammar yedinci Erkek Müslüman olarak yaptığı ilk tebliğini ailesine bildirmiştir. Sümeyye de hanımlardan yedinci Müslüman olarak geçmiştir İslam Tarihine.
Ayetler çarptı sanki Sümeyye’yi.Diri diri gömülen kızın hesabını sorulacağı bir gün anlatılıyordu. Tüm haksızlıkların,intikamının alınacağı,büyük farz edilen her şeyin yüce yaratıcının bir eseri olduğu ve bitmeye mahkum olduğu vardı ayette. Bazen kelimelere dökemeseniz de doğru olan şeyi kalbiniz size anlatır.
Okumamıştı,yazmamıştı ama kalbi “doğru olan bu tereddüt etme “diye ona fısıldadı. Kapılıverdi Kur’an’ın rüzgârına ve “EVET” dedi.”La ilahe illallah Muhammedün Rasulallah”
Dilinden çıkan kalbine indi.Sonra da tüm hücrelerine kök saldı iman.
Hayatı hep bir tas çorba ile geçmiş bir aileydi onlar. Yanında katık olmazdı çoğu zaman. Zenginlerin evine işçi olarak giderlerdi. İslam’a “evet”dedikleri ve bu zengin müşrikler tarafından duyulduğu anda;önce alay,ardından yüklü para teklifleri geldi. Umursamadılar. Şaşırmıştı müşrikler. Sırtlarına giyecek,evlerine eşya,sofralarına katık teklif ediyorlardı ve bu insanlar gözlerini kırpmadan “HAYIR” diyordu.
O halde tek yol kalmıştı. Ezmek....
İşkencenin en ağırını denemek. Böylece içlerindeki tüm vahşeti deneyecekleri bir denek,diğerlerine gözdağı verecekleri bir imkan doğacaktı.
İşkencenin mimarı Ebu Cehil’di. Rasule en büyük kini besleyen,adını duymaya bile tahammül edemeyen Cehil...
İşkence Anı;
Zaten zayıf ve biçare olan aile toparlanarak ****ürüldü sıcak çöle. Her birini diğerinden biraz öteye bağladılar.Sıcaktı.Sümeyye’nin işkencedeki nasibi, gergiydi.Sırt üstü yatırdılar.İki kolunu ve bacağını iplerle gerdiler.Başladılar kollarından ve bacaklarından çekmeye.Bu sırada az ilerisinde oğluna ve eşine kırbaçlarla vurmaya çoktan başlamışlardı.Ebu Cehil her bir santim ayırışında gergiyi soruyordu”vazgeçiyor musun?”diye.Tek cevap çıkıyordu “La ilahe illallah Muhammedün Rasulullah”
Sağ kolunu söktüler. Kolunu mafsalından ayırdılar. Bunları tek evlatları Ammar da seyrediyordu. Ağlamaktan ıslanmıştı üzerindeki gömlek. Şoktaydı herkes. Acıya dayanmak mümkün değildi.”Tamam çözün, imanını inkâr edecek” dediler. O yine kelime-i tevhid getirdi. Sonra gergiye yeniden aldılar ve sol kolu da söküldü. İki omuzdan sökülmenin maddi ızdırabı içinde kıvranan Sümeyye’yi büyük bir yılışıkla seyreden Ebu Cehil ”hadi bakalım şimdi de mi vazgeçmeyeceksin?” dediğinde, acıyla haykıran Sümeyye şunları söyledi”La ilahe illallah Muhammedün Rasulullah. Allah belanı versin, hain! ..”
Şok olan Ebu Cehil, hançerini çıkardı ve sapladı Sümeyye’nin vücuduna...Ve ilk İslam kanı orada aktı. İlk şehide orada verildi. İlk cennet yolcusu bir kadın oldu. Kâfirin zulmü ebter (soyu kesik) kalmaya mahkumdur. Çünki Sümeyye “evet” dememiştir ona. Şehidler hep derler “Ya Rabbi binlerce can ver bize ve biz binlerce kez onu senin yolunca verelim” diye. Ne bir pişmanlık, ne vazgeçiş. Sözüne sadık kalmak bu olsa gerek... Çünki yazar Mustafa İslamoğlu’nun da dediği gibi onlar iki dünyanın da insanıydılar. Ölüme havlu attırdılar. Ölümü öldürdüler.
Kaç Dünyalısınız?
Ölümünü bir hamayil (muska) gibi göğsünde taşıyan, onunla tanış olan, biliş olan, dost olan İslam insanıyla; onu hayatından uzaklaştırmak isteyen, fakat bunu beceremeyince onu görmezden gelen, yok sayan modern birey arasındaki fark, sadece nicelik farkı mıdır?
Hayır, elbette nitelik farkıdır ve bu farkın temeli, \"tek dünyalı\" olmakla, \"iki dünyalı\" olmak arasındaki farktır. Tek dünyalılar için ölüm bir bitiş, bir son gibi algılanır. İki dünyalılar için ölüm, doğum kadar doğal ve tabii bir 'geçiş' noktasıdır.
Tek dünyalılar, hayatlarında yaptıklarının hesabını veremedikleri zaman, veremedikleri için ölüme sığınırlar; iki dünyalılar hayatlarının hesabını vermek için ölüme hazırlanır ve giderken \"er-Rafiku'l-a'lâ\" (Yüce Dost'a!...) diyerek giderler.
Tek dünyalılar için ölüm bir 'kaçış', iki dünyalılar için ölüm bir 'kavuşma'dır. Tek dünyalılar, yatırımlarını hep dünyaya yaptıkları için ölüm deyince gözleri yuvalarından fırlayacakmış gibi olur ve yüzlerinde korkunun rengini görürsünüz; onları ölüme razı eden tek şey 'dünyalarının yıkılması' dır. İki dünyalılarsa yatırımlarını orantısını kurarak iki dünyanın ikisine birlikte yaparlar ve bu nedenle de onları 'ölüm'le korkutamazsınız. Onları ölümle korkutmaya kalkanlar, hep ölüm karşısında titreyen tek dünyalı zavallılardır. Kendileri için geçerli olanın iki dünyalılar için de geçerli olduğu vehmine kapıldıkları için, kişilik satın almak için pazarlık yaparlar. Ruhunu satanların tümü tek dünyalıdır; hiçbir iki dünyalı, Allah'ın kendisine teklif ettiğinden aşağısına razı olmaz; onun içinde kula kul olmaz ve satın alınamazdırlar. (İslamoğlu-Makaleler)
Sümeyye gibi aşı olamasa da,Ammar gibi anacığı gözlerinin önünde katledilse de, Esma gibi evladının cesedine bakıp “işte en büyük hatip”diye haykırsa da ,Şems gibi gülümseyerek eceline gitse de,Amine gibi hasetle kavrulsa da,siz onları vazgeçiremezsiniz. Ve satın alamazsınız.
Ya bizim tükettiğimiz imanımız,söz verip de bozduğumuz yeminlerimiz,dönekliklerimiz?
Aynı sözü söylemedik mi bizde “La ilahe illaallah” derken.?
Söyledik, yazdık ama kalbe indiremedik.
Biz de söz vermedik mi? Canımızdan,malımızdan,çocuklarımızdan daha çok sevmeye Rasulü....
Yorumlar
Yorum Yaz