Büyük Mahkeme
Büyük Mahkeme
Fatih Yusufoğlu*
Mahkeme: Huzuru mahşer
Hakim: Mutlak Allah
Sanık: Ben
Avukat: Nefs
Savcı: Kalb (Ruh)
Suç Mahalli: Dünya
Suç Aleti: Uzuvlarım ve İdrakim
Sessizlik mahkeme başlıyor…
Hakim: Ey yeryüzüne sınamak için koyduğum günahkâr kulum, sen, benim mahkememi Dünya’ya hakim kılman gerekirken basit oyunlarla benim diğer günahsız kullarımın önüne büyük pürüzlerin çıkmasına sebeb oldun. Tamamen şeytanın ikinci kolu oldun.
Avukat: Müvekkilim kesinlikle böyle bir şey yapmadı; Dünya’ya “Mahkeme zamanında ne yaparım” korkusunu yaymaya çalıştı.
Hakim: Ey benim günahkâr kulumu yalanlarıyla yanlış yola saptırıp sonrada savunmaya çalışan alçak mahlukat, söylediklerine bakılırsa benim kuvvetimin farkında değilsin.
Ben: (İçimden, sessizce) Konuşulanlara bakılırsa avukatım alçak bir varlık, biliyorum, ben bunları yaptım ancak o zaman çekeceğim çilenin farkında değildim. Ben gerçektende insanlığı yolundan çıkardım. Helal iş yaptığımı zannedip hep haram peşinde koştum.
Hakim: Ey kendini içinden sessizce yerden yere vurup suçlarını haykırmak isteyen ancak bunu yapmayan günahkâr kulum. Sen benim her şeyden haberdar olduğumu biliyorsun. Peki neden şu avukatı hem Dünya’da hem de burada susturamadın.
Savcı: Hadi ne duruyorsun suçu kabul et, yaptım, tüm suç benim desene…
Ben: Ey beni Dünya’da kandıran burada da savunmaya çalışan alçak avukat, yeter sus… Ey tüm mahlukatı yaratan en meşhur meçhul varlık, evet ben avukatımın yalanlarına inanıp günahsız Müslümanların önüne diken attım, senin mahkemeni yani davanı en üst noktalara çıkarmam gerekirken kendimce en alt notalara getirdim, ancak Dünya’da zikrimi, namazımı, orucumu, zekâtımı hiç aksatmadım.
Avukat: (Bana doğru, sessizce) Sen ne yapıyorsun, bana arka çıkacağın yerde beni susturuyorsun her şeyi itiraf ediyorsun, senin yüzünden çok büyük azab çekeceğiz, beni anlıyor musun?
Savcı: Sonunda başardın; kendini hakimlerin hakimine teslim ettin aferin sana…
Hakim: İbadetlerini gösteriş için yapıp insanlığa kendini doğru biri olarak gösterip yine benim mahkememi alt seviyelere indirmeye çalıştın, suçunun seviyesi daha fazla oldu, eğer ki sen ibadetlerinde samimi olsaydın iman derecen yükselirdi ve nefsine uymazdın ancak sen bunların hiçbirini yapmadın. Aynı zamanda samimi ibadet ederken ilk önce Dünya’yı feth edip sonrada imar etmen gerekiyordu. Bunları yapan insanlar hep çile çekmişlerdir, ancak sen çekmedin. Senin putun, rahatındı. Putun ne derse onu yaptın, benim dediğimi değil…
Ve karar; cezan son bulmaz Ahret ömründe sonsuz cehennem azabıdır.
Âyet-i kerîme: (Siz, sizden öncekilerin çektiklerini çekmeden cennete girebileceğinizi mi sandınız)
Kan, ter içinde uyandım, dilimde şu şiir vardı:
Otur sen şeytani vaatte
Hesapsız vade ümit sahte!
Bozulmasın keyfin ey kütük
Haksıza karşı itaatte!
Gözü saksı altında böcek
Rahat kazanç istirahatte!
Ne ektin bilmem ne biçersin
Ümit mihrakı şefaatte!
Aklını başına sersem kul
Beklemek hakkı şecaatte!
Gerçek fikir şimdi de vade
Yürek tetikte göz saatte!
(Salih Mirzabeyoğlu)
*Fatih Yusufoğlu, 13 yaşında bir gönüldaşımızdır.
Yorumlar
Yorum Yaz